Monday 17 November 2008

Resmini yapmaya deger goruntuler:

Bir kiz elinde semsiyesi, arkadaki evin acik penceresinden yayilan muzik sesini dinliyor.

“ Resimde muzigin goruntusu çizilemez!”

Reddedildi.

Çizilir.

Gozlerini kapatmis kizin surat ifadesine bak. Iste o müzik. Gerceklikten kopmus, su ani degil de zamansiz baska birseyleri dinleyen duyular. Yanaklari rahatlamis, kapali goz kapaklari yumusamis. Güçlü dusunceler, guclu duygular. Gercekten yasadigin zamanlar burayi yasamadigin zamanlar. Hic birseyi duymadigin, gordugun ama yargilamadigin, dokundugun ama dokunmadigin, dokunmadigin ama dokundugun zamanlar.

Oyle bir zamanda iste o kiz. Seni gormuyor, ona baktigini gormuyor, kollarina dokundugunu hissetmiyor. Kafasini yukari kaldirmis. Etrafini kaplayan havayla bir olmus, hava olmus, hava kiz olmus. Etrafta bulanik goruntuler, ne olduklarini ya anlarsin, ya anlamazsin. Konuyla ilgileri yok. Hiç bir konuyla ilgileri yok. Seninle ilgileri yok. Kimin, neyin seninle ilgili olmasini istersen onlar kizin siluetinin arkasindaki bulanikliktan sana bakiyorlar. Tam goz bebeklerinin icine. Sen de onlarin goz bebeklerinin icine. Tam icine. Araya havayi bile sokmadan, tam icine.
...........
Resmi ellerimle degil sozlerimle yapmayi planladim. Dusuncelerin tuvalim oldu. Tesekkurler..

Monday 3 November 2008

Lost beginnings..Lost ends..-1-

Baslangiclar ve sonlar hep insanlari ilgilendiren..Oysa icerige bakmali biraz da. “Ne zaman” ya da “nerde?” degil de biraz da “neden ve nasil?” sorulmali.
Kitap okumak icin lambayi yaktiginda seni ilgilendiren belki sadece sayfanin ustundeki isik kumesi ama bil ki aradaki boslukta da isine yarayabilecek isik var. Belki de ucan sivrisinegi sana gostermeye yarayacak ve seni sokmasini engelleyecek.

En yaygin turistik merkezlere girdiginde bir dahaki sefer dikkat et. Kiliselerden bahsediyorum. Kayak merkezleri, tatil koyleri gibi birsey olan kiliselerden. Sahipleri tarafindan gezi merkezleri halina donusturulmus, orijinal mumlarin yerini dijital mumlarin aldigi amacini ne yazikki yitiren Tanrinin evlerine bir bak..Ya Isa’nin mucizevi dogusunun anlatildigi ya da trajik bir sekilde ölümünü gorursun fresklerde. Ne de olsa trajedi prim yapar. Sonu mutsuz biten seni uzen her filmde gozlerinin dolup, “ne iyi filmdi yaa!” dedigin gibi kilisenin icine girdiginde de “vay be! Nasil bir iskence gormus de ölmüs adamcagiz” deyip kilisenin bir yandan süslü, bir yandan hüzünlü atmosferine kendini kaptirirsin. Aklina hiç peki ama bu adam ne ugruna ölmüs diye bir soru gelmez. Kimse de sana anlatmaya calismaz. Beynini “neden?” sorusuyla yormaz kimse sadece olayin ticari kismi gozler onune serilir. Isa’nin hayati boyunca ne anlatmaya calistigi ancak detaylarda gizli kalir.

Hiç elektrikler kesildiginde mum yakip birkaç saniye isigina dalip gittigin oldu mu? Benim oldu, sadece o zamanlar degil gun isiginda da yaktigim ve oylece muma baktigim zamanlar da oldu, adina meditasyon deyip yazimi, fikirlerimi entellestirip, antipatiklestirmek istemem. Amacim rahatlamak ve bir sure sessiz kalmak. Iste kiliselerde de baska dua evlerinde de ( dini yer anlaminda) de bu zamana kadar yapilmak istenen seni bu kucuk sure zarfinda kendinle basbasa birakarak rahatlatmak. Ama bak simdi oralarda da bozuk para atinca yanan dijital mumlar var. Ne yazik! Ne körlük!